15 Kasım 2009 Pazar

Badamlı Üniversitesi Erasmus Programı Açıldı!



Badamlı Üniversitesi loser ve fakir öğrenciler için yeni bir ilke imza atıyor: Erasmus!

Üniversitemizin bu yeniliğinden faydalanmak isteyen değerli gençlerimizin sahip olması gereken kriterler aşağıdaki gibidir.




Katılım şartları:
- Anadolu lisesi İngilizcesine sahip olmak. Seçmeli Amerikanca.
- Yurtdışında hiç yaşamamış olmak. Yurtdışıyla bağlantısı 1 haftalık interrail ya da Ramazan/Kurban bayramında aileyle İtalya, Prag seyahati.
- Türkleri iyi ve doğru tanıtma hevesiyle yanıp tutuşmak. Türklerin Arap değil birer Avrupalı olduğunu ülkenin vatandaşlarına ispatlamak.
- Abazanlık.
- Dönünce kimse bilmiyor gibi içkinin ucuz olduğunu, Türkler ve Türklükle ilgili dönen muhabbetleri, karıyı kızı, uçak biletlerinin ucuzluğunu, dönercilerle muhabbetlerini anlatıp durmak.
- Oranın halkıyla değil, gelen öğrencilerle sosyalleşmeyi ülkeyi keşfetme sanmak.
- Yoksul veya zengin olamamak. Çok başarılı ya da tembel olmamak. Hayatı ortalarda yaşamak.
- Sosyalleşmeye çalışmak ama internet başından kalkmamak. İletilere gittiği ülkenin diliyle cümleler yazmak.
- İngiltere’ye/Amerika’ya hiç gidememek. Kuzey, Slav ve kıta Avrupası’nda sıkışmak.
- Erasmus partilerini ihmal etmemek, çılgın zannetmek ama Türkiye’de olmayan bizarre klüplere, gentleman barlara, casinolara gidememek, haberdar bile olmamak.
- Avrupa birliğinden önce Polonya, Çek vb. yerleri görmemiş olmak.
- Orada kalma hayaliyle gidip kesinlikle ve kesinlikle geri dönmek.
- Dışlandığını anlamamak. Okul partisi, hostel partisi, halloween, paskalya gibi her ortama damlamak, her alakasız konuya Türkiye’de de böyledir diyerek atlamak.
- Espri kabiliyeti below avarage.
- Eurovizyon izlemek.

Erasmus hakkında ne dediler?
Ketrin Zeta Jons: "Askerlik anısıyla yarışabilecek sıkıcılıktaki tek şey Erasmus anısı dinlemektir."
Cengiz Abazoğlu: “Kaşlarını alsınlar.”
Yılmaz Özdil: “Erasmus kimdir? Türkiye? 1...2...3... Sizce?”

14 Kasım 2009 Cumartesi

Gülderen Abla Yanıtlıyor


Sevgili Gülderen ablacım,
Aslında bu derdimi çok önceden yazmam gerekiyordu ama çekindim nedense. Sanırım kendimi profesyonel destek alacak kadar yetersiz zannetmek istemedim. Şimdi ise buradayım.

Gülderen hanımcıım,
Konservatuarlı bir fakbadim var ama ben ona sevgilimmiş gibi davranıyorum, öyle hissettiriyorum. Nedenine gelince ben yaklaşık 15 senedir İstanbul camiasından uzak kalan Ayvalıklı, yaşlı ve alaylı bir müzisyen olduğum için yeni trendleri buradan takip edemiyorum. Aslında niyetim müziği bırakmaktı ama hem param bittiği hem de müzisyenlik dışında karı kız düşürebileceğim başka cazip bir özelliğim olmadığı için tekrar müzik işine soyunmaya karar verdim. Bulduğum konservatuarlı kızın bu konuda bana destek olacağını düşünüyorum. İşlerimi ona yaptırıp yan gelmeyi planlıyordum ama lanet olası dilim yine başıma bela oldu ve ona "Şişkosun, benim yanıma benim gibi birisi yakışmalı, zayıf olmalı" dedim. Gel gör ki her fırsatta bu söylediğimi yüzüme vurmaya başladı. Elim kolum bağlı, işlerimi yaptıramıyorum, stüdyoya sokamıyorum. Açıkçası bu saatten sonra kafamın yeni bir bilgi alacağını düşünmediğimden bana birşeyler öğretmesini de istemiyorum, o yapsın. Bahsettiğim kişiyi şimdilik cinsel aktivitelerimle elimde tutuyorum ama yaşımdan dolayı 1-2 seneye o da biter, bu gücümü kaybetmeden birkaç iş yaptırmak istiyorum. Bu arada da diğer sevgililerimi de kaybetmek istemiyorum, hepsinden sağladığım farklı yararlar var. Bu konuda ne yapmam gerekir, yardımınıza ihtiyacım var. Değilse yeni bir umuda açamayacağım gözlerimi.. Dil yarası dil yarası en acı yara imiş... Rumuz: Sataşer1961

Cevap:
Beyefendiciim,
Benim sana tavsiyem boyundan büyük oynamaman olur. Bir insan ben şunu olmak istiyorum demekle onu olamaz. Geçmişinin kültürel yapısının buna el vermesi gerekir. Konservatuara gidemedim diye üzülüp hırs yapma. O yüzden konservatuarlı, senfonili müzisyenlere takılmaktansa alaylı bienalcilerle iş yap. Şimdiye kadar yaptığın gibi 2 loop bulsan sağdan soldan, notasız doğaçlama çaldırsan sokak sanatçılarına, üstüne de 3-5 distortion reverb efect koysan, bir de manifesto yazsan bu topraklarda yutmayacak insan yok inan. Böylelikle kendine uygun müzisyen fetişli, zayıf bir fakbadi de bulur yaşayamadığın ergenliğine geri dönersin. Ama benim sana tavsiyem bu yaştan sonra fakbadilerle uğraşmaktansa yaşına uygun suni döllenmeye çocuk sahibi olabilecek, içi kahve dolu koca kupalı, dağınık topuzlu, pofuduk terlikli, parası olmadığı için feng-sui, minimalizm ve karma felsefesiyle ilgilenen, Cihangirli bir cosmopolitan kadını bulup hayatını devam ettirmendir. Böylelikle hem çocuk hem de miras derdin ortadan kalkar. Hayat sana güzel dostum.

23 Ekim 2009 Cuma

Donatella Iachelli'nin Yapıtları ve Yayınları

Değerli bilimseverler,


Badamlı Üniversitesi'nin kuruluşunda en büyük emeği veren, gecesini gündüzüne katıp uyku düzenlerinden olan, kimi eşlerinden boşanma aşamasına gelen akademisyen arkadaşlarımız bugüne kadar ne para ne ün yalnız bilim uğruna çabaladılar. İşte bu yazımızda bilim ve sanat dünyasının görünmez kahramanlarından Donatella Iachelli'nin hayatı ve yapıtları hakkında kısa bir bilgi vermek istedik.


Donatella Iachelli çocukluk yıllarından itibaren gerek bilime ve sanata olan yatkınlığı gerekse bavul toplama disiplini ile akranları arasında bir adım öne çıkmayı başarmıştı. Bugüne kadar piyano çaldı, halk oyunları ve modern dansla ilgilendi. Üstün dil kabiliyeti ile 3'ü latince kökenli 4 dil öğrendi. Curling sporunda bir Akdenizliden beklenmeyen dereceler elde etti. Ailesinde üniversite okuyan ilk kişi unvanını da kazanan Iachelli, soyuna geç gelen bu başarının değerini bildi ve her yapıtında ortaya koyduğu doğu ile batı sentezli çalışmaları ile bugünlere kadar geldi.


Iachelli bugün hala Badamlı Üniversitesi'nin yılmaz bir neferi olarak bilimsel faaliyetlerini sürdürmektedir.


Kitap

  • Karnım Tok Sırtım Pek Ver Elini England
  • Turan Taktiğinden Bu Güne Ebru Sanatı
  • Müzik Bunun Neresinde?
  • Nietzsche’ler Ağlamasın
  • Fantastik Bir Kahraman : Tûba Aysun
  • Eyvallah Lordum Eyvallah
  • Benim Sözüm Senettir


Şiir

  • Bir Oğlum Olsun Adı Mürşit İlim Olsun
  • Hikmet’i Aradım Bulamadım
  • Gözlerim Gürkan Kömürcü’yü Arar
  • Gülüşüm Benzer Kazağa
  • CSO’da Saksı Olsam, Fethi Beni Sulasa


Makale

  • Pınar Peker’e Destansı Bir Yaklaşım…
  • Beethoven Yaşasaydı Hande Yener’le Düet Yapar Mıydı?
  • Ankaralı Namık Sosyolojik Bir Vakadır
  • Atalarım Mongoldur
  • Serdar Ortaç 20. yy. Bestecisidir
  • Oylar Ağara Yar Ağara
  • Ben Buna Sanat Demem


Deneme

  • Yolcululuğum İngiltere'ye Değil Kendi İçimeymiş
  • Ben Gerçekten Çok Fena Şeyler Gördüm
  • Ne Yahudiler Sevdim Ayağında Ayakkabı Yok, Ne Ayakkabılar Sevdim İçinde Yahudi Yok
  • Yediğimiz Tavuk
  • İngilizce Düşünürüm Türkçe Konuşurum, Ama Bunu Her Ortamda Söylemem
  • Bir Keresinde Karadenizliye Benzetilmiştim
  • Bir Zamanlar Televizyon Tek Kanaldı


Tartışma

  • Münazaradan Uzaklaşmamın 99 Nedeni ve Bir Fıkra
  • Milletvekilleri Yetenek Sınavıyla Alınsın
  • 90’ların Medyasına İnanmıyorum
  • Keşke İngiliz Olsam

Diskografi


1996 Eccless'tan Şeyh Sayide Kontrabasla Düzenlemeler (Kırklar Semahı Special Edition)

1997 Sağlık Eğitimi Vakfı Yıldönümü Kaydı, TRT Ankara Gençlik Korosu ile (Limited Edition)

1999 Şair Zamanlar, Bir Tutam Küspe (Şiir kasetleri furyası)

2001 "011001"/Digital Jail (Elektronik müzik furyası)

2003 Tepetaklak Gittim (Live with Volkan Konak&Kerem Görsev)

2008 Yalan Olmuş Gidiyorsun (Slow Seçmeler, Sponsor: Joytürk)

2009 Şarkbalans (Arabesk-tekno)


Başarıları

  • Eyvallah Lordum Eyvallah adlı yapıtı ile Fransa Pötiye kasabası edebiyat derneğince her yıl düzenlenen "La vache qui rit Enternasyonel Edebiyat Ödülleri"nde, Hıncal Uluç'u bile geride bırakarak kazandığı "Üç Nokta Özel Ödülü" ile yabancı basının odak noktası haline gelmiştir.
  • Türk akademi dünyasının en büyük celebrity'si, kimsenin ulaşamadığı Cevdet Kızıl'la o güne dek yapılmış ilk röportaja imza atmak kariyerinde bir dönüm noktası olmuş ve akademik çevrelere açılmasını sağlamıştır.
  • Sağlık Eğitimi Vakfı için yaptığı özel beste ile Ankara Devlet Su Balesi Topluluğunun verdiği "Prozodi Challange" ödülüne layık görülmüştür.
  • Mercan Dede'ye okuma yazma öğreterek toplumun kanayan bir yarasına parmak basmış bu çalışmadan sonra Erkin Koray'ın kızının "Haydi Kızlar Okula" kampanyası kapsamında eğitim görmesi için gerekli girişimlerde bulunmuştur.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Badamlı Üniversitesi Cinsiyet Çalışmaları Bölümü Açıldı! İşte Olay Yaratacak Araştırmalardan İlki: Dedikoducu Erkek

Bunları biliyor muydunuz?
-İnsanlar kadın ve erkek olmak üzere ikiye ayrılır.

Bilim, insanlara işte böyle bakar

Sosyal İncelemeler Merkezi yorulmaz neferleri ve Badamlı Üniversitesinin bitmek tükenmek bilmeyen araştırmacıları olarak bunu çok net biçimde söyleyebiliyoruz. Diyebilirsiniz ki "Bunda ne var?". Tekrar söylemek gerekirse; din, dil, ırk, boy, yaş gözetmeksizin insanları en kolay ve en doğru biçimde kategorize etme yolu cinsiyettir. Yıllar süren deney-gözlem aşamaları, kaynak taramaları, alan araştırmaları ve deneyimlerden sonra bu bilgiyi kesin ve net bir biçimde ortaya koymanın haklı gururunu taşıyoruz.

Kadın ve erkek insanları dedikodu yapar. Ancak bunlardan erkek insanının yaptığı dedikodu çileden çıkartır, enginlere doğru bağırma hissi uyandırır. Neden mi? Gelin öğrenelim.

Ortalama bir kadın ortamında, sohbet arasında berisinde dedikodu yapmak adeta bir ritüeldir. Kadınlar dedikodu yapma kabiliyetleri ile doğar, büyür ve ölürler. Bu nedenle erken yaşlardan itibaren dedikodu yapmaya başlayan kadın cinsi kısa zamanda ne, nerede, kime anlatılır öğrenir. Alelade ortam ve durumlarda genel dedikodular yapılırken, özel hayatla ilgili olanlar belirli bir kısım insanla paylaşılır, sırlar dar alanda döner. Böylece hem konunun tadı kaçmaz hem de sıra kendilerine geldiğinde sırlarının ne kadar büyük ya da küçük bir çember içinde kalacağını az çok tahmin edebilme yetisine sahip olur kadın insanları.

Gelelim erkeklere. Toplumda iki türlü inanış vardır. Birincisi; kadınlar dedikoducudur, erkekler değildir. İkincisi; aslında erkekler kadınlardan daha dedikoducudur. Bu hususta şunu söyleyebiliriz ki iki cinsi dedikodu yapma oranları ile değil, dedikodu yapış biçimleri ile karşılaştırmak gerekir. Erkek cinsi, kadın ve iş odaklı yaşar. İş hayatında en sevdikleri şey her fırsatını bulduklarında, yüzyüze baktıkları insanları, o an karşılarında kim varsa onunla bir olup itin ardına sokmaktır. Bir başka popüler konu da bayan meslektaşların muhtelif beden bölgelerini diğer bayan meslektaşlarla karşılaştırmaktır ("Selma'nın göğüsler bomba ama Aylin hanımın da bacaklar taş" vb). İş hakkında ne söylese en doğrusu onun sözüdür. Kendini haklı çıkarmak için kimin ne foyası varsa ortaya döker saçar "Ama o da şunu yapmıştı ama bu da bunu yapmıştı, biz yapıca mı batıyor millete, yok öyle hikaye" tarzı ve benzeri cümle kalıplarını bolca aralara yedirir, dedikoducu kisfesinden yırtmaya çalışırlar. Kendinden çok kazanan kadın-erkek herkesi kıskanma huyu olan erkek cinsi sıklıkla bu gibi insanların malları ve mülklerini hangi yoldan elde ettiklerine dair anektodları da ortaya sürmekten çekinmezler.

Kadınlar konusunda, müşteri memnuniyeti kavramından habersiz stajyer bankacı ruhu taşıyan bu cinsin kendilerine göre güzel, kadınlara göre ise rezil huyu, başlarından geçen herşeyi ulu orta anlatma densizliği gösterebilmeleri ve bu huylarını asla sorgulanacak bir durum olarak görmemeleridir. Konu bir kadınsa, yaşadıklarını ertesi gün işe gittiğinde bütün mesai arkadaşlarının bilmesinden öte, iki hafta içinde şehir dışındakiler de dahil bütün arkadaşlarına bir şekilde anlatmış olacaktır. Söz konusu bayanın bu kişiyle ortak bir erkek arkadaşı varsa, o arkadaş da görüştükleri ilk an "Geçen gece Mehmet'le içerken düşüp kafayı yarmışsın ehehe" türevi cümlelerle hanımefendide "Aman tanrım, bir canavar yaratmışım!"a denk bir vicdan azabı yaratır ki eğer o "geçen gece" belli düzeyde bir yakınlaşma durumunu içinde barındırıyor ve kadın insanı o geceyle ilgili duyumu, bunu en son bilmesini isteyeceği kişiden alıyorsa, bu azabın dünyada doğum sancısından sonra gelen en şiddetli acı olduğuna dair rivayet üzerinde, Badamlı Üniversitesi Biyoloji Bölümünün değerli öğretim üyeleri halen hummalı çalışmalar yürütmektedir (Yukarıda: Potansiyel bir 'Dedikoducu Erkek' portresi).

Değerli okuyucularımız, kıssadan hisse, siz siz olun bir erkeğin asla ve asla sır tutmadığını (bakınız "tutamadığını" değil "tutmadığını") bir an olsun aklınızdan çıkarmayın. Hepinizi saygı ile selamlıyoruz.

30 Haziran 2009 Salı

2009 En Düz Kadın Yarışması

Badamlı Üniversitesi Sosyal İncelemeler Merkezi'nin düzenlemiş olduğu "En Düz Kadın" yarışmasının sonuçları belli oldu. Yarışmamızda her biri birinden iddiali isimleri bir arada görmek, jüri üyelerini hem sevindirdi hem zor dakikalar yaşattı. İngiltere'den özel olarak gelen jürimiz sonucu belirlemekte epeyce zorlandı. Yarışmamıza katılma cesareti gösterip de dereceye giremeyen adaylara şimdiden geçmiş olsun diyor, bir dahaki yarışma için umutlarını kaybetmemelerini tavsiye ediyoruz.

İşte sonuçlar ve yarışmamızı kazanan isimler:
  1. Perihan Mağden (9.4)
  2. Banu Güven (9.0)
  3. Sertab Erener (8.7)
  4. Şevval Sam (8.2)
  5. Arzum Onan (7.9)


Kategoriler:
  • Fiziki, sosyal ve yeteneksel olarak global düzlemde ortalamalık
  • Çok yönlü insan olma çabası
  • Yaratıcılık eksikliği, eğlencesizlik, standartlık
  • Okullarda öğrenilmiş yaşam, görüş ve duruş pratikleri
  • Normal ilgi alanları: Tarih, spor, yemek, felsefe, yoga, vejeteryanlık, doğa, alternatif tıp, antika, minimalizm, organik lifestyle, kuantum fiziği vb..

Derece alan adayların hediyeleri (sırasıyla):
Dolma kalem, sırt çantası, çek-at fotoğraf makinesi, walkman, başarı plaketi.

Not:
Yarışmada başarılı olan adayların, ödüllerini politik sebeplerden dolayı reddetmesi yasaktır. 2011 yılında Hindistan'da açılması planlanan Badamlı Üniversitesi Ulaştırmacılık Bölümü Başkan Adayı Bahaddi Shin Chal ödülleri bizzat kapılarına kadar teslim edecektir.

23 Haziran 2009 Salı

Gülderen Abla Yanıtlıyor

Merhabalar Gülderen ablacığım,

Ben 24 yaşında çok güzel ve çok bahtsız bir kızım. Bahtsızlığım biraz da kendi lakaytlığımdan mı kaynaklanıyor, artık bunu okuyunca siz karar verirsiniz. Ablacığım, benim erkeklerle derdim var. Daha geçenlerde ayrıldığım sevgilimin kırkı çıkmadan başka bir erkekle yakınlaştım. Üstelik ayrıldığım sevgilimin sevgilisi olduğu gibi, yakınlaştığım kişinin de nişanlısı var. Ama inan ki ablacığım sevgilisi olan tıyniyetsiz adam beni "vallahi onu sevmiyorum, zaten ayrılacağım" diyerek kandırmıştı ve o arada da kendine aşık etmişti. Bunun yalan olduğunu anladım tabi ama hırs yaptım ayrılmadım. O dönem kendimi çekirdeğe vermişim, her yanım sivilce, öyle fena bir dönemdi. Hırsım geçince zaten bitti, acı çekmedim. Nişanlı olana gelince, o benim çok sevdiğim bir arkadaşımdı, inanınız ki onunla ilgili bir art niyetim olmamıştı. Ama nasıl olduysa oldu, aramızdaki yakınlaşmadan sonra pişman oldum, onda da bana karşı bir soğukluk sezdim ve onu kaybettiğimi düşünerek çok üzüldüm. Kahrımdan iki günde bir koca kavanoz Nutella'yı ekmeksiz nasıl yemişim bilmiyorum. İşimi gücümü yapamaz hale geldim, adet düzenim bozuldu. Ablacığım, içinden çıkamadığım nokta şu ki aşık oldum dediğim insandan ayrılıp acı çekmediğim halde, çok sevdiğim bu arkadaşımı kaybetmiş olma ihtimalinin beni derinden yaralaması ve haftalarca acı çektirmesini hiçbir kurama sığdıramıyorum. Ne olur buna bir açıklık getirin. Rumuz: Bas Balkon

Cevap: Sevgili yavrum, öncelikle şunu belirtmem gerekir ki bahtsızlığın güzelliğinden değil kafasızlığından ileri gelmekte. Yoldan geçen en anlayışlı vatandaşa sorsan, "Be akılsız, hadi ilkini anladık, aşk diyorsun. Peki nişanlısı olan adamla ne işin vardı, bunda da mı sen masumsun, yürü git işine" demez mi? Der. Bir başka şahsi fikrimi belirtmem gerekirse, "çok sevdiğim bir arkadaşımdı" lafı yüzyılın kolpasıdır. Buna ancak Kuşum Aydın'ı inandırırsın. Ne demek istediğimi sen gayet iyi anladın. Tek diyebileceğim yavrum, titre ve kendine gel. Yok ben daha aymam diyorsan bundan sonraki sevgilini çıtayı yükseltmek adına evli adamlardan seçmeğe gayret et derim. Çıta önemli.

22 Haziran 2009 Pazartesi

Badamlı Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Açıldı

Yaptığı akademik açılımlarla bilim ve sanat yolunda hızla ilerleyen Badamlı Üniversitesi 2009-2010 öğretim yılında da yepyeni bölümlerle kamuyla buluşuyor. "İkisi bir arada" mottosundan yola çıkarak açılan mimarlık bölümümüz İç ve Dış olmak üzere aynı anda disiplinler arası çalışabilen tek üniversite olmasıyla da dünya da bir ilki başarmıştır.

Üstelik tam 2 senelik. Uzatma, bütünleme yok!

Haydın Şerefyan öncülüğünde açılan fakültemiz Şehrazat, Düş Sokağı Sakinleri gibi ünlü isimlerle kadro için görüşmelerini sürdürüyor.

Haydın Şerefyan "wireless sız üniversite çimi kalmayacak" diyor. Badamlı Üniversitesi Kampüsünden bir görüntü

Mimarlık Fakültesi geçici dekanı ünlü klarnetçi Haydın Şerefyan bize evinin kapılarını açarak 24 saatini anlattı. İç tasarımda işlevselliğe önem veren Şerefyan, "tasarımda en önemli şey vakittir" diyor. Bir türlü çözüm bulamadığı şey ise elektronik cihazların kabloları.

"Evimde nereden geldiğini anlamadığım şarz aletleri var. Çay kaşıklarımın ve çay tabaklarımında sayısı bir hayli fazla."

"Sabah dediğin benim için 3'ten 4'ten önce başlamaz. Kalkar bi kahvemi yaparım şöyle. Sütsüz 2 şekerli nescafe. Sonra bi sigara yakıp tuvalet keyfi yapmadan güne başlayamam. Kahvaltı yapmam. Bazen yumurta kırarım, yumurtasız da olmaz be abi"

"En büyük sorunum kültablası. Şimdi öyle birşey oluyor ki bu evde bazen 7-8 kişi oluyoruz malum kayıt prova falan, okumalar yapılacak oluyor. Geçemiyosun mikrofonun önünden feedback yapacak diye, en yakındaki bardağa atıyorsun ister istemez izmaritleri. Üstüne de kola falan döküyoruz kime ne yakınsa artık. Zaten çoğu biradan koladan eşantiyon bardak, sorun olmaz yani"

"Bir diğer sorunum kumanda. Vallahi arkadaş, zengin olurdum o kumandalara verdiğim parayla. Ben anlamıyorum ki nereye kaybolur bu kumandalar. Yenisini alıyorum eskisini buluyorum. Malum uydu, kablo, plazma.. süs olsun diye değil. Bi de her kumanda da olmuyor tabii, orjinal almak gerekiyor. Sırf bu yüzden halıda yaşamaya başladım. Yorganı serdiğim gibisiynen uzanıyorum bi yanımda laptopum açık, reklam olunca mail falan bakiyorum. Ayak baş parmağımla uzanıp değiştirebiliyorum kanalları. Öyle iki saat kalk otur yapmaktansa. Gerçi şu televizyonun üstünde duran kolonyayı sürünesim geliyor bazen ama hep unutuyorum yanıma almayı, ancak tuvalete gitme bahanesiyle dökünüyoruz yani, gelince gidince falan "

"İnternet bakarım muhakkak. O gün neler olmuş, hangi elektronikler çıkmış bi incelerim. Konserler extralara dalarım. Arasıra futbol bakarım. Elektroniğe meraklıyım. Bak evime 2 laptop 1 desktop var. Mac, Pc ne ararsan. Ama ben Applecıyım, tasarımcı olunca ister istemez ona yönleniyorsun"

"Genelde salonda uyurum doğru. Ama özel bir nedeni yok. Belki, daha pratik diye olabilir."

"Öyle büyük bir ev kazası falan yok çok şükür. Bi keresinde yine yağda yumurta kızdırmıştım. Dışarı taşırken elim yandı halıya bırakmak zorunda kaldım. Halı da öylece bi iz çıktı malum. Bir de kalorifer damlatıyordu bir zaman. Ben de o aralar extradır kayıttır televizyondur derken ilgilenemedim tamiratlarla. Leğen kova falan koyuyordum damlatan yere. Bir gün geldim olduğu gibi su tüm parkeler. Havasını almıştım gerçi ama merkezi olunca bi işe yaramamış demek"

"Çok fazla pet şişe olduğu bir gerçek. Çünkü benim biyolojik saatim gece işliyor. Gece hiçbir sucu açık olmadığı için açık marketten 5'lik sipariş veriyorum. Aynı şekilde tüp de öyle kaynadı gitti. Elektrikli kısmını kullanıyorum yumurta, makarna yapmaya"

Dekanımız için ne dediler:

"Aylardır vileda kovasının üstünden atlamaya üşenmiyor da kaldırmaya üşeniyor. Haydın Bey o vileda suyunu haftalardır değiştirmediği halde evinde koku olmayan bir çapın adamıdır"
(Zülküf, 43)

"Haydın Hoca kraldır. Sigaramda kül birikince boş ver silkele gitsin diyor. Halıda kamufle oluyormuş. Her geldiğimde yemek sepetinden bişeyler ısmarlar bana eli açıktır yani" (Erdem, 21)


14 Haziran 2009 Pazar

5 Yalan

Çok güzelsin, çok değişik bir güzelliğin var, biraz İtalyan biraz İspanyol karışımı. Avrupai.
Çok farklısın, konuşmanın, tavırlarının kendine has bir yanı var. İnsan seninleyken hiç sıkılmıyor.
Senin yanında kendimi çok rahat hissediyorum. Acayip şey. Kendimi düşünmeden sana teslim edebilirim.
Sanki aklımı okuyorsun, söyleyeceklerimi ben söylemeden önce söylüyorsun. Çok garip.
İlk gördüğüm andan beri seninle ilgili çok farklı şeyler hissediyorum. Sanki seni yıllardır tanıyorum. Hiç böyle hissetmemiştim.

29 Mayıs 2009 Cuma

Motorsiklet Bir Tutku Değil Yaşama Biçimidir!

-Şekilcilik bu insanlarda had safhadadır.

-Çoğu kendini fotoğraf sanatçısı zannetmektedir.

-Kızların yanında 'geçen Oğuz'la 584 km yol yaptık süperdi' gibi muhabbetler etmeye bayılır, bayılırlar.

-Öyle her motorsikleti beğenmezler. 'Chopper'cılar adam değil' sohbetini bol bol yaparlar. Scooter'ı kaale bile almazlar. Scooter görünce birbirlerine bakıp gülüşürler.

-Düz yoldan gitmek yerine kendilerine zorluk çıkarmak için çabalar, yolun kenarındaki taşlıklardan aşağı inerler.

-En sevdikleri şeylerden biri motorsikletle zorlu bir görevi gerçekleştirirken (örneğin bir su birikintisini aşarken) fotoğraflarının çekilmesidir.

Bu insanları eleştirirken fazla acımasız olmamaya çalışın. Unutmayalım ki bir motorsiklet tutkununa hayat, çocukluk dönemlerinde hiç de adil davranmamıştır. Çocuklukta arkadaşlar arasında belli görevler vardır. Kimisi mahallenin yaramazıdır, kimisi sınıfın akıllısı, kimisi hep en yakışıklı, kimisi zengin çocuğu. O bu özelliklerden hiçbirine tam anlamıyla sahip değildir. Hep yarım yamalak, hep arada derede bir insan, ortamların sulu ve şebek çocuğu olmuş, üzerine yapışan bu etiketten ancak üniversiteyi kazanıp başka bir şehire gittiğinde kurtulabilmiştir. Motorsiklete binmenin karizma kazandıracağı fikri de bu dönemde aklına girmiştir.

Bu insanlarla olan ilişkinizin boyutunu belirlemek size kalmış ancak bizden söylemesi, motorsiklet tutkusu hakkında birkaç övgüden sonra kendinizi bu arkadaşın arkasında, kafanızda yedek kask, üzerinize bir türlü uymayan çeşitli motorsiklet kıyafetleriyle sıkışık trafikte hız yaparken bulmanız an meselesidir.

Nasıl Akademisyen Oldum?

Sevgili Bilimseverler,

Uzun zamandır sizlerden ayrıydık ama bu süre boyunca zannetmeyin ki boş durduk. Kar demedik yol demedik, bütün Türkiye'yi dolaşıp çığır açacak yeni bir araştırma yaptık. Sizler için akademisyenleri araştırdık.



A.Uyanıklar

Bu gruptaki akademisyenler genellikle işletme-iktisat gibi eşit ağırlık bölümlerinin göz bebekleridir, desek de inanmayın. Lisans hayatı boyunca hiç arkadaş edinemeyip sadece ders notu arkadaşlığı kuran, kantinden çok hocaların yemeğe gittiği yerlerde, asistan odalarında yiyen-içen, okul hayatı boyunca okula hep düzgün ütülü kıyafetlerle her derse kitap defter eksiksiz gelen, hiçbir ders kaçırmayan, öğrenci kluplerine kendilerini adamış, bakışları hep gökyüzüne dönük, sevgilisi olmayan ya da olsa da saklayan (çünkü kendini kaf dağında görüp yanına kimseyi yakıştıramaz), orta-alt gelir grubu bir aileye mensup, büyük olasılıkla küçük şehir insanı, ailede üniversiteye giden ilk kişi olma statüsünü kazanmış bireylerdir. Aslında bunların en iyi yapacakları meslek bankacılık, müşteri temsilciliği, reprezantlık iken sosyal hayatlarında gösterdikleri başarısızlıkları örtmek için isimlerin önüne gelen ünvanlardan medet umarlar.

Akademisyenler grubu arasında parayı en çok seven grup bunlardır, üniversitede çalışmaları sadece ünvan uğruna olduğundan geçimini sağlayacak başka işlerle de meşguldur. Evde özel ders verme, dersane öğretmenliği, akrabalarla ortak tarım-esnaflık işlerine girme, aracılık-komisyonculuk yapma gibi. Kesinlikle yakışıklı veya güzel değillerdir, dış görünüşleri vasattır. Moda, giyim kuşam bilmezler. Kadınlar bankacı modası, erkekler borsacı modasının 3 kalite düşük olanını takip ederler. Kadınların genelde sevdiği kıyafetler arasında içine kırmızı badi giyilmiş pantalon-ceket takımdır. Ayakkabılar ne topuklu ne topuksuz cinsiyetsiz şekildedir. Erkekler krem rengi pantalon, kahverengi deri görünümlü kemer, mavi ya da beyaz gömlek, siyah çorap, kahverengi ayakkabı tercih ederler. İki grup da yanlarından içi tıkış tıkış dolu laptop çantalarını ve içinde ne olduğu bilinmeyen naylon torbalarını eksik etmezler.

Bu gruptaki akademisyenler genelde Anadolu'nun çeşitli yerlerinde açılan üniversitelerde görev yaparlar. Geç kalanı derse almazlar, muhakkak yoklama alır, acımadan sınıfta bırakırlar. Her soruyu ciddiye alırlar, uzun uzun cevaplarlar. Sınavlardaki en gıcık gözetmen bunlardır, sınav boyunca sınıfın içinde yürüyüp durur dikkatinizi dağıtırlar, nefeslerini ensenizde hissedersiniz. ÖSS sınavı gibi sürekli "Son yarım saat", "Son 15 dakika" diye diye konsantrasyonunuzu ve psikolojinizi altüst edecek her türlü hareketi yaparlar. İngilizceleri çok kötüdür, kendilerinden iyi ingilizce konuşan öğrenciyi bozmakla mükelleftirler.

B.Torpilliler

Lisans hayatı boyunca bir kuzu bir koyun gibi kendine verilen her ödevi, her görevi sessizce ve ezbere yapmıştır. Dış görünüş itibariyle dikkat çekmez ama çirkin de değildirler. Bunlar da yine ütülü katlı kıyafetlerle lisans hayatını bitirmiştir. Uyanıklardan farkı reprezant, bankacı olamayacaklarını bilmeleridir. Bu gruptakilerin kafası fazla çalışmaz ama saman altından su yürütmekte ustadırlar. Kızlar torpillerini genelde okulda hocalık yapan sevgililerinden, erkekler ise yalakalık ve espiri yeteneklerinden alırlar. Bunların sınıfta 1 adet arkadaşları vardır sadece ona günah çıkarır bir de kilit isimlerle gizli saklı görüşürler. (Örnek: Sevgilisinin arkadaşı olan bölüm başkanı. )

Bu kişiler etraflarındaki insanlara hep canımlı cicimli hitab ederler, samimiyetsizliklerinin büyük bölümü de buradan gelir. Bulundukları konumu hayat boyu hazmedemediklerinden olacak, en sevdikleri cümleler arasında, kimsenin kimseyi dinlemediği dünyamızda popüler olan "Ama ben seni dinledim" yer alır. Bu cümleyi özel hayatlarında babalarına karşı bile kullandıkları görülmüştür. Gerçekte de kimseyi dinlemezler. Sizinle konuşurken kendilerine, her lafınızı önceden biliyormuş gibi gözlerini büyük büyük açıp gözünüzün içine dik dik bakarak ve kafalarını da sürekli "hı-hıı hı-hıı" diye sallayarak dinliyor süsü verirler ama aslında akılları öğle yemeğinde alışveriş merkezinde gördükleri çanta veya ayakkabıdadır. Yaptıkları tezler neresinden tutsan elinde kalacak cinstendir. Bilgisizliklerini ve araştırmacılıktan uzak kişiliklerini örtmek için yaptıkları işleri anlatamayacakları ortamlarda bulunmayı tercih ederler. Eğer birisi tezlerini ya da makalelerini sorarsa da hiç bozuntuya vermeden dünyada çığır açan bir mevhummuş gibi anlatırlar.

Kendilerine, hayattaki her küçük şeyden ders alan insan süsü vermek bir başka hobileridir. "The Secret" gibi ilimle bilimle alakası olmayan kitapları, hazımsız ruhlarına terapi olsun diye okumak bir yana bir de bunları öğrencilerine ve hatta diğer akademisyen arkadaşlarına tavsiye etmekte çekince görmezler. Sakın bu tür kitaplarla ilgili anlattıklarını ilgiyle dinliyormuş gibi yapmayın, ertesi gün getirip burnunuza sokar, okumanızı isterler. Evlerine gidin bakın toplumla tarihle ilgili bir kitap bulamazsınız. O da yetmez günlük gazete bile senede 2 kere para verip alır, onun da magazin ekini okurlar. Eğer hasbel kader adını bildikleri bir köşe yazarı varsa Ahmet Hakan ya da Oray Eğin gibi isimler olacaktır.

Bu tür akademisyenlerin gerçek kişiliklerini anneleri dışında kimsenin bilmediği sanılmaktadır.


C.Aristokratlar

Bu kişiler 3 göbek akademisyen-sanatçı ailelerinin çocuklarıdır. Çocukluktan beri en sevdikleri şey ödev yapmaktır. Hayatlarında akademisyenlikten başka yapabilecekleri tek bir iş bile olmamasının temel nedenlerinden biri de budur. Bir kısmı ergenlik çağlarında ailelerine baş kaldırmış olmak için üniversiteye gitmeyeceklerini söyleyerek akademisyen anne-baba ve dedelerinin yüreğine indirmiştir ama bu delişmenlikleri kısa sürmüş, hemen sınav maratonuna girmişlerdir.

Aristokrat dediğimize bakmayın, aslında bu insanlar "gerçek dünya"ya alışmak için çok çaba sarfetmiş, çok acılar çekmişlerdir. Ailelerinden aldıkları eğitimle çocukluklarını dış dünyaya karşı kapalı, steril biçimde geçirmiş olmanın acısı daha ilkokul çağında burunlarından fitil fitil gelir. Kavga, dövüş, aşağılama, özellikle de birer küfür cenneti olan ilkokuldaki hayatları tuvaletlerde, bahçenin gizli köşelerinde ve öğretmen kucaklarında ağlayarak geçmiştir. Büyüyüp akademik dünyaya adım attıktan sonra özgüvenleri yerine gelen bu kişiler isimlerinin yerli ve yabancı akademik çevrelerde duyulması için ellerinden geleni yaparlar. Arasıra siyasi olaylara karşı tepki göstermek için imza kampanyalarına katılırlar.

En sevdikleri şey bayramlar, düğünler gibi aileden pek çok insanın bir arada bulunduğu toplantılara gidip dayılara, teyzelere, kuzenlere başarılarını anlatmaktır.


D.Zeki ama değeri bilinmeyen

Bu kişiler muhakkak ki akademik dünyanın en şanssız, en gariban insanlarıdır. Muhtemelen öğretmen-memur çocuğudur. Etrafındaki kişilere sevgili saygılı davranırlar. Yalnız en kötü yönleri aşağılık komplekslerinin, kendilerine layık olan adalet duygularını köreltmesidir. Hayatta herkes hak ettiği yere gelecektir hipotezinden yola çıkarlar. Etraflarındaki hiçkimsenin hak ettiği yerde olmadığını hep görmezden gelirler. Kendilerini de yüksek mevkilere bir türlü layık bulmazlar. Bu nedenle de gelen Doç. olur gelen Prof. olur, bu insanlar oldukları yerde sayar. Sevgi-saygı-zeka-çalışma gibi güzel özelliklerini yüceltecek bir insanın çıkıp, onlara hak ettikleri değeri vereceği ve layık oldukları yere getireceği günü beklerler.

Genellikle bölümün, kendini öğrencilerine adamış, yardımsever hocalarıdır. Öğrenciler tarafından kullanılır. Bir iki kere bölüm başkanlığına aday gösterilmiş olsa da öğretim görevlilerinin oyununa gelmiş, seçilmemiştir. Siyasetle ilgilidirler. Üniversetinin çarpık politikalarını, siyasetin üniversite üzerindeki oyunlarını derslerde öğrencilerine kısık sesle anlatırlar, o sırada kapı çalarsa irkilirler. Cumhuriyet mitinglerine gidip ağaç gölgesinde konuşmaları dinler ve alkışlarlar.


E.Her işi rast giden

Bu eleman bir acayip dünya, bir garip evrendir. Birlikte 2 ay bir odada kilitli kalsan da tanıyamayacağın, tanımlayamayacağın kişidir. Ders de verir, makale de yazar, konferanslara da katılır, akademi dünyasında yapılması gereken ne varsa abartmadan yapar ama kime ne faydası olmuştur bir türlü çözülemez.

Yalnızdır. Bütün gün duvarları boş odasında oturur. Ne zaman odaya girseniz oturduğu sandalyeden aynı şekilde dönüp bakar, aynı anı tekrar tekrar yaşıyormuş duygusuna kapılırsınız. Odasından hiç ses çıkmamasına rağmen arasıra iç anadolu bölgesinden oyun havaları çaldığı duyulur. Ses tonu genizden gelen bir vızıltı şeklindedir ve konuşmaktan usandığını düşündürür. Yalnız ve ancak profesörlerle konuşurken gözlerinde geçici bir parıldama, sesinde kısa süreli bir enerji dikkate çarpar. Her daim takım elbise-kravatlıdır. Meslek hayatı boyunca kendisini günlük kıyafetle gören kişi sayısı 2'dir.