24 Mayıs 2010 Pazartesi

Yaşlılar Serisi

Merkezimizin çekirdek kadrosu bu hafta sizler için mahalle mahalle, semt semt gezerek yaşlı insanları araştırdı. 50 yaş üstünü konu alan bu araştırmamızı yaparken önümüzden pasta-börek, çay-çökelek eksik etmeyen tüm yaşlılarımıza teşekkürlerimizi sunarız.

İzmir Aydın Kadını: Aydın, laik, hayvan ve doğa haklarına duyarlı Cumhuriyet kadınıdır. Toplu taşıma aracında gençleri kaldırmaktan çekinmezler. İstanbul'lularla aynı şeyleri yapar ama onlar gibi cemaatleri, cemiyetleri olmadığı için kendilerini Cumhuriyet mitinglerinde gösterir, onlar kadar parası olmadığı için mahalle kuaförüne giderler. Senfoni orkestrası konserlerini kaçırmazlar. Gençlerden istekleri hiç bitmez, sürekli yakınır, emir verirler. Eğer bir yerde kuyruğa girmesi gerekirse öndekiyle sohbet ayağına yatıp kaynak yapmaya çalışır, gençlerden biri uyarırsa azarlar, terbiyesiz saygısız der. Sarı saçlı mavi gözlü Atatürk aşığıdır. Gavur İzmir'li olmakla övünür. Batılı turistlere tapar. Ülkesinin satılmasına karşıdır ama evini Amerikalı'ya satar. Doğa gezilerine, ucuz turlara katılır. İlk gittiği ve en beğendiği yer İtalya'dır. İtalyan'ları aynen Türkler'e benzetir, aynı biz diye anlatır durur.

Asker Olma Özlemiyle Yanıp Tutuşan Kravatlılar: Bir hanımefendi görsün hemen başlar bizim zamanımızda diye. Her kötü şeyi Akp getirmiştir. Atm bozuk Akp, zam geldi Akp, otobüs dolu Akp. Yüksek sesle dile getirdiği bu fikirlerine halktan destek bekler. Genç görsün, şuraya bak saygısız diye direk karalar. Herkesin kendiyle aynı fikirde olduğuna emindir. Cumhuriyet dersi verir. Hala Çanakkale, Trablusgarb konuşur.

Belediye Parkında Spor Yapan Sauna Eşofmanlılar: Daha çok Akdeniz bölgesinde görülür. En büyük hobileri yemek yapmaktır. Çiftli ya da 3'lü gruplar halinde gezerler. Her sene komşuyla zayıflama planı yaparlar. Aslında fazla kiloları yoktur ama şu göbeği eritse bütün derdi bitecektir. Kahvaltıdan veya akşam yemeğinden sonra komşuyla belediye parkında yürüyüş ve parktaki sözde fitness aletleri ile spor yapar, dönerken mahalle pastanesinden dondurma alır, eve varınca "içim kıyıldı" deyip yarım ekmek arası peynir domates yerler. Bu türün erkekleri deniz kenarlarında gözlenebilir.

Sıradışı Sanatçı Ruhlu: Cahit Berkay, Erkin Koray, Serdar Ateşer gibi kişiler bu kategoriye girer. Toplumdan çok çekerler, "abi sen kız mısın" diye itin köpeğin maskarası olur ama yine de saçlarını kestirmez, oturdukları yerden Türk zihniyetine lanet ederler. Ergenlikte takılı kaldıkları müzikleri hala dinler de dinlerler. En sevdikleri gruplar arasında Deep Purple muhakkak bulunur. Kadife pantalon gardroplarının vazgeçilmezlerindendir. Hiç dayak yemeyecekmiş gibi yaşayıp, cesur çıkışlar yaparlar.

Moda&Nişantaşı Teyzeleri: 3 sohbetten en az birinde adalardan bahsederler. Çantalarında misafirlikte içmek için taşıdıkları ince beyaz sigaraları vardır. Müzik dinlemek için Aya İrini'deki davetlere gider, şıklık yarıştırırlar. Lokallerde, kulüplerde, cemiyetlerde gezerler. Butiklerden alışveriş yaparlar. Rutin yaptıkları işler arasında kuaföre, masaja ve tatile gitmek bulunur. Düzenli bir aile hayatları vardır. İlk tanıştıkları beyle evlenmiş, sonsuza kadar mutlu olmuşlardır. Çocukları okumuş iş, güç sahibidir. Komşuculuk yapmaktan hazzetmezler. Kocaları akşam üzerleri ellerinde migros poşetiyle görülür.

İşbilen Teyzeler: 1. ya da 2. katta otururlar. Öğretmenlik ya da memurluktan emekli olmaları muhtemel. Mahallede ne olup ne bitti, kim geldi kim gitti bilirler. Hitabeti kuvvetlidir, gereken yerde gereken cevabı verirler. Fazla yakın arkadaşları yoktur. Büyük şehir hayatına uyum sağlamış olanları muhtemelen apartman yöneticisidir. Zemin katta oturan öğrenciye bekara kök söktürür, apartmanın önünden günde 3 kere geçiyorsa hepsinde yan gözle bakar, kolaçan ederler. Yılların unutturduğunu dost meclislerinde bunlar hatırlatır. "Aaa sen onu unuttun mu hani o kız bizim Aynur'un oğlunu apartmanda sıkıştırmıştı da oğlan reddedince sinir krizleri geçirmişti, herkes ayağa kalktı, duymayan kalmadı" diye artık kocaman olmuş evli barklı adamları, kadınları bir kalemde silerler. Siyasetten organik tarıma, yardım toplantılarından kuantum fiziğine herşey ondan sorulur.

Kötü Yaradılışlı Pencere Önü Demirbaşı: Gelenek görenek nedir onlar bilir, İç Anadolu'lu olmaları muhtemel. Kafayı toplum ve ahlak kurallarıyla bozmuşlardır. Arasıra görücü bakarlar. Herşeye karışır, namus bekçilerinden daha yobazdır. Gençlere hiçbir şekilde tahammülü yoktur. Birşey yapmasa bile sırf öğrenci evi diye ne idüğü belirsiz der. Öğrenciye selam vermez, hürmet bekler. En büyük gayesi erkek evinde çıplak kız, kız evinde yarıçıplak erkek görmektir, hele bir görsün. Hayvanlarla da arası kötüdür, hele gencin evindeki kediye hiç tahammül edemez. Fesatlığından tipi garipleşmiş, tablo yaşmakla da tamamlandıysa anlaşılmaz adeta görünmez olmuştur. Hiç arkadaşı olmadığından yakınır. En yakın arkadaşı mahalledeki en ezik ev kadınıdır. Onun için herşey kötü düşünme sebebidir, kısa giyince "Şuna bak şu hale, utanmaz" uzun giyince "Gerici" der. Ev sahibine yöneticiye şikayet yağdırır, ergeni-genci sigara içerken görürse anneye babaya muştular. Genç ne yaparsa onun tam tersi kural olsun der. Apartmanın otomatiğini kim bozdu, çöpü olmayacak saatte kim dışarı attı, otopark kavgasını kim başlattı, hangi evde içki içildi hepsini yöneticiye yetiştirmekle mükelleftir.

Hacı Teyze-Hacı Amca: Milyarder oldukları rivayet edilir. Arap dünyasının su özlemi ve sefa düşkünlüğü bünyelerine dühûl etmiş olacak ki havuzlu sitede otururlar. Zaten hep yaşlıların oturduğu bu sitede yarıya kadar dolu havuza sadece kapıcının çocukları girer. Kıyafette uzun etek(kumaş pantolon)&yelek modası hakimdir. Yemek yer sofrasında yenir. Yemek saati gelince hacı amca "Hanım hadi sofra örtüsünü getir" der. Çökelek bu sofranın vazgeçilmezlerindendir. Torunlarını ölene kadar finanse ederler ama yaranamazlar. Yaşlanınca bunarlar.

18 Mayıs 2010 Salı

Badamlı Üniversitesi Konservatuarı ve Senfoni Orkestrasından Şok Açıklama: Duygularımızla Oynadığınız Yeter!

Badamlı Üniversitesi Senfoni Orkestrası sanatçıları ve Badamlı Üniversitesi Devlet Konservatuarı öğretmenlerinden oluşan 125 kişilik ekibin basın sözcüleri bir basın açıklaması düzenleyip "Müzisyenlik ve öğretmenlik hayatımız devam ettiği sürece viyolonseli kadın vücuduna benzetmeyeceğimize dair and içiyoruz" açıklamasını yaparak bu tarihi günün yükselen yeni nesillerin yoluna ışık tutması temennisinde bulunduklarını belirttiler.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Bana Tatil Yerini Söyle Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim No:1

Yaz mevsiminin yaklaşıyor olması sebebiyle Sosyal İncelemeler Merkezi sizler için tatil beldelerini araştırdı. Badamlı Üniversitesi araş.gör'lerinden oluşan ekibimiz Türkiye'nin dört bir yanına dağılarak iki hafta gibi kısa bir sürede bu incelemeyi tamamladılar. Araştırmamızın ilk bölümüne buyurun.

Antalya: Türkiye'de yediden yetmişe herkesin tatil deyince aklına gelen ilk yer Antalya'dır. Kesin bilgi sahibi olmasak da fikir sahibi olarak şehir merkezinde denize girilmesinin ve Antalya'da herkesin en az bir akrabası bulunmasının bunda etkisi büyüktür. Antalya'ya geldikleri ilk dönemler Beach Park'taki Hillside Beach'e oturmak isteyen yerli turistler, magazinlerden gördükleri giyim kuşam kurallarıyla, harcadıkları parayla, güneşlenme stilleriyle (nar gibi kızarmak) iyi bir tatil geçirdiklerini sanırlar. Ama 2. gelişlerinde süslerine püslerine, kaslı vücutlarına kimsenin dönüp bakmadığını (krolar hariç), harcadıkları parayla enayi durumuna düşüp tüyü bitmemiş bebelerin dalga konusu olduklarını, güneşlenme stillerinin halk tarafından sağlıksız ve mantıksız (gülünesi) bulunduğunu anlayıp 3. gelişlerinde artık yerel halka uyum sağlamaya başlarlar. Deniz kenarına gidip denize girmeden, tesisleri değil aralardaki halk plajlarını kullanarak tatil yapan yerli turist yerel halk tarafından kabul görür, bu andan sonra bütün kapılar açılır. Sahilde yan şemsiyeden poğaça ve çay gelir. Antalya çok kro bir yer demeyi bırakır. (Not: Lara beach -ilk 'a' uzun okunur- gerçek Antalyalı'nın plaj hayatını temsil etmez).

Alanya-Side-Kemer: İşte Türkiye'de kadınların %10'unun, erkeklerin %90'ının muhakkak bulunduğu 3 tatil beldesi. Üstsüz Rusların yakından rahatça izlenebildiği bu yerler Türkiye'de komançi ve apaçi akımının favori tatil beldeleridir. İster all-inclusive olsun ister pansiyonda kalsın, akşam gideceği yer muhakkak Aura Klüp benzeri mekanlarda yapılan köpük partileridir (Bu arada geçtiğimiz yıllarda köpük partisinde elektrik çarparak şehit olan görevperver gençlerimizin ailelerine baş sağlığı dilemeyi bir borç biliriz). Hürriyet Akdeniz-Sabah Akdeniz vb. gazetelerde bu bölgelerden gelen tecavüz haberleri için özel bir sayfa ayrılmıştır adeta. Tecavüz kadar popüler haberlerden bir diğeri de "Veli'yle evlenip Alanya'ya yerleşen Helga çok mutlu", "Hasan'la evlenip müslüman olan Olga bir Kemer aşığı" türü haberlerdir. Buradaki yerel esnafın yarısı kuyumcu diğer yarısı dericidir. Bunlar yaz-kış kan ağlar. Yıllardır da dükkanları kapanmaz. Hiçbir Antalyalı, Alanya kalesine çıkmaz, bir de paralıdır diye iyice üşenir ama Kemer'deki yörük çadırına çıkmayı da ihmal etmez. Kemer'den Side'den "Parasailing'de cambazlık yaparken denize çakıldı", "Parasailing yaparken elektrik tellerine takıldı" gibi haberler gelir.

Kaş-Kalkan: Giden herkesin Türkiye'nin en güzel tatil yeri diye bahsettiği ama sorsan nesini sevdiğini anlatamadığı, şirin hoş ama kendine has bir özelliği olmayan yerlerdir. Tek özelliği diğer tatil beldelerimize göre daha sakin olmasıdır. Hiçkimse pahalı demez ama dünyanın en kazıkçı yerleri buralarda bulunur. Çapı dar, eğlence arayan turistin harcı değildir. Ne 5 yıldızlı otel, ne güzel bir pansiyon, tanıdık manıdık kimse de bulunmaz. Buradaki butik otellere en büyük hobileri paralarıyla rezil olmak olan jet sosyete gelir. Etrafta 7/24 pms modunda gezen entel teyzeler, sesli konuşan-kahkaha atan kişilere ters ters bakar, eğlenen insanlardan adeta tiksinirler. Buraların müdavimleri jet ski, beach volley tarzı popüler deniz kültürüne düşman, ama scuba diving gibi daha artistik aktivitelere meraklıdır. Scuba diving yaptıkları halde yüzme yetenekleri kurbağalamayla sınırlıdır (o da kafasını suya sokmadan). Buralarda görülebilecek turist tipi için bkz: Şevval Sam. Eğlence yeri değil dinlence yeridir. Cennet olduğu iddia edilir. Bir 10 sene sonra Kaş'ın kütüphane olarak hizmete girdiğini görebilirsiniz.

Olimpos-Kelebekler Vadisi-Kabak Koyu: Bu beldelerin tarihsel evrimi; "Olimpos şahane", "Olimpos çok ayakaltı oldu vadiye gitmek lazım", "Kelebekler bitti be abi, kimsenin bilmediği yerler var: Kabak Koyu" şeklindedir. Böyle söyleseler de her yaz bunlardan en az ikisine kesin giderler. Buradaki tatilcinin tip ortalaması standartların bir hayli altındadır. Buna rağmen tatilciler gerek dövmesiyle, gerek rastasıyla, gerek piercingiyle, gerek poisiyle, gerek djirudusuyla, gerek bavul toplama stilleriyle, gerek marjinalim pozlarıyla kendilerine prim kapısı sağlamaya çalışırlar. En çok uyuşturucu çeşidi bilen öne çıkar. Liberal, özgürlük, hak söylemlerinde bulunsalar da gelişlerinin tek amacı manita bulmak ya da arkadaş ortamına seviştiğini ispatlamaktır. Burada tanışılan her kişi uzun ve yorucu bir ilişkiden çıkmıştır. Soğuk kaynak sularına girip güç gösterisi yapmak önemlidir. Olimpos'a giden herkes Kadir abinin ahbabıdır. Kendinden önce giden üniversiteli arkadaşlarına "Gideceğinizi niye önceden söylemediniz ben size indirim yaptırırdım" söylemlerinde bulunurlar. Eğer o yaz sevişilmediyse hırs yapıp bi daha bi daha gidilir. Bir tatilde rastalıyla sevişince "oralar bitti" olur, hemen bi sonraki seçeneğe geçilir: Kelebekler vadisi-kabak koyu. Her ne hikmetse buraya gelen insanlar ya ressam ya oyuncu ya müzisyendir ama hepsinin üniversiteyle alıp veremediklerinin bir hikayesi vardır. Üç tür hikaye duyulur. Bunlar ya üniversitenin sanat bölümünü kazanmış ama babaları göndermediğinden gidememiş, işlenmemiş bir elmas olarak kalmış; ya üniversitenin sanat bölümünü kazanmış ama orada kimse kendisini anlamadığı için okulu bırakmış; ya da üniversitede sanatla uzak yakın alakası olmayan bir bölüm okuyup daha sonra kendini sanat dünyasının bir köşesinden içeri atmış (doğada organik, müzikte elektronik, görsel sanatlarda contemporary, edebiyatta charles bukowski) akımın temsilcileridir. Sevilen etkinlikler: Dağda sarhoş olmak, dağda kaybolmak, dağda ölüm tehlikesi geçirmek, ormanda sarhoş olmak, ormanda kaybolmak, ormanda ölüm tehlikesi geçirmek, yağmurda denize girmek, dolunayda denize girmek, sarhoş denize girmek, çıplak denize girmek, ateş başında senelerin eskitemediği çiftleşme hikayeleri anlatmak.

Ayvalık-Cunda-Assos-Bozcaada: İşte Türkiye'nin loser'ları, işte halkımızın ezikleri. Bu kişiler hayatlarında sadece bir ya da iki kere, yaptıkları bir işi iyi yapmış ancak daha sonra şansları yaver gitmemiş ve halka küsmüş sanatçı, entel grubundandır. Pek çoğunun daha çok gençken evlenmiş boşanmış, çocuksuz olmayı özgürlük ifadesi sayan, İstanbul'da en az iki ünlü isimle kanka olan, kankaları ziyarete gelince onların yatlarında viski içip Türkiye'yi kurtaran kişiler oldukları görülebilir. Bunlar kendi aralarında ve kendilerini iyi tanımayan yeni yetmelerle sohbetlerde mutlaka bir iki ünlünün ünlü olmadan nasıl rezil insanlar olduklarına dair anektodlarını anlatırlar. Çoğu İstanbul'dan kaçıp gelmiştir. Zamanında yapıp da kısa süreli bir ün kazandıkları işten başka şey bilmedikleri için kendilerine inzivaya çekilmiş dahi süsü vererek ellerinden gelen tek şeyi kör topal devam ettirmeye çalışırlar. Uzun masalarda fasıllı danslı rakı sohbetlerine bayılırlar, haftada 3 gün bunu mutlaka yaparlar, hesap kelle başına bölünür. Erkeklerin "en iyi dostum" diyerek menapoz başlangıcı entel meleklerin adlarını öne atmaları kadınlarla geçinebildiklerini ele güne ispatlama çabasıdır. Kendilerini Yunan zannettikleri için beyaz renge çok önem verirler. Evlerde, sokaklarda, lokantalarda hakim renk beyazdır. Dekorasyonda ahşap, taş, antika bakır kap kacak ve iğne oyası-dantel işlemeli beyaz perde ön plandadır. Şile bezi ve boncuk kolye kıyafette vazgeçilmezlerdendir.

Marmaris: Eskilerin bitli dedikleri rakçı-metalci-çevreci-hippie eskisi kitlenin kurtaramadığı, şimdilerde Rus-İngiliz hegemonyasında varlığını sürdüren cennet beldemizdir Marmaris. Şalvarlı, yaşmaklı uyanık bakkal teyzeden alışveriş yapan tangalı Rus kızlarıyla bize bile olmaz olsun böyle turizm dedirten beldemizde durumdan şikayetçi olan yalnızca yerli turistlerdir. Marmaris'in içinde kendinize göre bir yer bulamayacağınızdan size hemen "İçmeler"e gitmeniz salık verilir. İçmeler esnafı otobüslere atlayıp gelen Rus'a İngiliz'e 30tl olan pansiyonu, çantasını alıp gelen yerli turiste 60tl'ye kaktırır. Marmaris'te Türkçe üçüncü anadildir. Bakkal ararsanız 'mall' eczaneye işiniz düşerse '+Apotheke' işareti arayın. Marmaris aynı zamanda bir Real Estate cennetidir. Denize girmek için geçtiğiniz sokaklarda tek bir ev yoktur ki kapısında "SeaLife Real Estate", "Yellow Sun Motel", "Blue Paradise Pansion" yazmasın. Plaja indiğinizde sizi devasa oteller karşılar. Koca plajı bir lokmada yutmuş bu otellerin alameti farikası Kürt şezlongcularıdır. Bu kişiler yerli turiste gıcık kapar. Sizi kumun üzerinde oturtmaz yanınıza gelip "burası falanca otelin kumsalı burada oturmak için 120tl vermeniz gerekiyor" diye dalga geçerler. Şezlong istediğinizde bomboş sahilde sizi en arkaya oturturlar. Kürt şezlogcuların baş düşmanı yat gezilerini yapan Türk esnaftır. Yatlar gezmeden dönüp kıyıya yanaşırken Kenan Doğulu'nun 10.Yıl marşını son ses çalar. Eğer yat gezisine katılırsanız sizi en çok şaşırtacak şey şüphesiz yan şezlongta gezinin başından sonuna kadar güneşin alnında bira içip sütyeniyle güneşlenmekte beis görmeyen fosil teyzenin dönüşte hala hayatta oluşu olacaktır.

Araştırmamızın ikinci bölümünde: Kaz Dağları-Sapanca, Çeşme-Foça-Alaçatı, Didim, Bodrum-Gümüşlük, Karadeniz.

2010 Birinci Geleneksel Düz Adam Ödülleri Sahiplerini Buldu

Badamlı Üniversitesi'nin geleneksel olarak düzenlediği Düz Adam ödülleri sonunda sahiplerini buldu. Jüri üyelerimiz Donatella Iachelli ve Alessa Ici birbirinden iddialı isimler arasında karar vermekte oldukça zorlandı. Ödül töreninde duygusal anlar yaşandı, birçok tribünde mutluluk gözyaşları adeta sel oldu.

İşte 2010 yılının düz adam ödülleri:

1.Fatih Akın (10.00)
2.Okan Bayülgen (9.6)
3.Cihat Aşkın ve Fazıl Say (9.3 ile 3.lüğü paylaştılar)
4.Bülent Ortaçgil (8.9)
5.Serdar Ateşer (8.5)



Kategoriler:

•Bohemcilik oynamak
•Zengin sevmemek
•Bir dönem Cihangir'de ikamet etmek
•Açık Radyo dinlemek
•Halkçı olduğunu düşünmek
•Topluma örnek olduğunu sanmak
•Popüler olanı sevmemek

Derece alan adayların hediyeleri(sırasıyla):
3 adet pirelli kar lastiği, imzalı "Jonas Brothers" posteri, şaşıbakşaşır kitabı, mine işlemeli hap kutusu, tabancalı dart.
Jüri Özel Ödülü: Babazula konser bileti ve sahne arkasına giriş iznini kazanan isim ise Sinan Çetin oldu.

Babazula grubundan Murat Ertel ile "Issız Adam" başarısından dolayı Çağan Irmak ilk 5'e giremeseler de mansiyon ödülü olarak Yaşam Boyu Destek Plaketi ve Eti Lezzet Sepeti almaya hak kazandılar.

Badamlı Üniversitesi rektörü yarışmayı kaybedenlere bir şiirle seslendi:

hep denedin.
hep yenildin.
olsun.
yine dene.
yine yenil.
daha iyi yenil.

16 Mayıs 2010 Pazar

Mekan Analiz: Cihangir


"EY YÜKSELEN YENİ NESİL SİNAN ÇETİN-CİHANGİR CUMHURİYETİNİ BİZ KURDUK ONU YÜKSELTECEK VE YAŞATACAK SİZLERSİNİZ!"

Giriş: Badamlı Üniversitesi Mimarlik Enstitüsü mekan ve kent üzerine çalışmalarını sürdürüyor. Bu hafta Cihangir'deydik.

1. Cihangir'de büyüyenler: Sürekli Cihangir eskiden böyle miydi, Susam Sokağı benim büyüdüğüm sokak sonra yan apartmana taşındık diyerek kafanızın etini yerler. Boğaz hattından bihaber Cihangir'in en güzel semt olduğunu düşünüp, gerçek İstanbul'lu olduklarına inanırlar. Türkiye'nin geri kalan kısmından bihaber olmaları övünç kaynağıdır. Arkadaş sohbetlerinde "Benim köyüm yok, memleketim yok, ben köylü çocuğu değilim, burada doğdum. Bi geçenlerde köye gittim o da Marmara'da zaten. Ben pastörize olmayan bişeyi yiyemem, ben pastörize olmayan bişeyi içemem, ben zeytinyağında yumurta kırıp yiyemem anlıyor musun? Yarın burada deprem olsa herkesin döneceği bir köyü, akrabası var, benim yok. Çünkü benim annem de babam da atalarım da İstanbul'lu" diyerek noktayı koyarlar. Şehir hayatıyla örtüşmediğini savunarak evde çiçek beslemeye karşı olanları bile vardır.

2. Beyaz yakalılar: Öğrencilik yıllarında Cihangir'de yaşama fırsatı bulamamış, bir holdinge kapağı atınca ilk iş Cihangir'den ev tutup içini ikea'dan döşemiş gruptur. Arabası için bir otoparkla anlaşmış, elinde blackberry, boynunda kravat Cihangir'de itin soytarının maskarası olur. Cihangir'de yaşadığını söyleyerek iş yerindekilere daha alternatif bir hayat sürdüğünü vurgular. Bu kişiler her yıl bir kere, cuma günü iş çıkışı, arkadaşlarıyla buluşmaya giderken darlanır, buluşma yerine vardığında yana kaykılmış kravat, sağa sola döndermekten iz iz olmuş gömlek, alnındaki boncuk boncuk terler ve gözlerinde delice bakışlarla arkadaşlarına kısa süreli bir korku yaşatır.

3. Öğrenciler: Nerede oturduğunu sorunca Kazancı yokuşu, Pürtelaş, Çukurcuma diyemez Cihangir der. Okul çevresinde böyle prim yapar, kendini de inandırır. Memelekete gittiklerinde "abi Cihangir diye bi yer varmış" lafına kabararak "ben orda oturuyorum, bütün ünlüler orda gel bende kalırsın" diye yanıt verir. Evinde kombi yoktur, duvardaki 40 yıllık badananın kabuğu nemden kalkmıştır. Her sene değişen kiracıların hediyesi, her oda ayrı renktedir. Tavandaki çıplak ampül ışığının altında salonun yeşili daha bir kirli, koridorun pembesi daha bir kasvetli görünür. Mutfak neredeyse hiç kullanılmaz. Cihangir'e gittigi de yoktur en fazla Nevizade'ye ya da merdivenlere gidebilir. Taksi parasına vereceğini içkiye verir. Cihangir'deki Sinan Çetin gibi entel abilerine özenir ama fırsat buldukça eleştirir.

4. Enteller, sanatçılar, gazeteciler: 12 yaşından önce sanatla uğraşmamış, normal üniversitelere gitmiş 20sinden sonra bienal ortamlarında yarenlik edince sanatı bir meslek edinmiş kişilerdir. Sisteme karşı gelip olmayacak eve, olmayacak yemeğe dünyanın parasını verirler, cukkayı dengelemek için bir yandan da o sergi senin bu etkinlik benim, şarapla kanepeyle karın tokluğuna sağdan soldan ezberledikleri görüşleri satarlar. Nişantaşı, Bebek, Yeniköy gibi yerlerden korkarlar, oradaki zenginleri eleştirirler. Para olduğu zaman çatı katı barlarda parfümlü kadınlarla sohbetlere, para az olduğu zaman Cihangir kahvesinde çaya takılırlar. İki adım ötedeki The Marmara, Kitchnette ya da Roof'a gidemezler. Bunun nedeni orada eğreti durmaları ve fiziksel yapıları nedeniyle ilgi görememeleridir. Bir çoğunun arabası yoktur. Varsa bile Clio, Pejo vb.dir.

5. Yabancılar: Çoğu öğretmenlik yapmaya gelmiş bu kişiler İstanbul'u binbir gece tadında zannederler. Türkler'in çok misafirperver olduğunu düşünür, İstanbul'un çok güvenli bir yer olduğunu savunurlar. Türkiye'yi süprizlerle dolu, oryantal bir kültür karmaşası sanırlar. Her yeni gün yeni bir macera yaşadıkları hissiyle mutlu olurlar, bu büyüyü Starbucks'ın en ön sıralarından izlerler. Bu inançları yavşadığı bir kızın sevgilisinden dayak yiyinceye veya polisle-öğrenci velileriyle başı derde girinceye kadar devam eder. Çok geçmeden valizlerini toplayıp istanbula veda ederler.


Badamlı Üniversitesi Değerlendirme Kurulu'nun eldeki verilere dayanarak ortaya koyduğu 2044 sayılı karar:

-Deniz+manzara: Evlerin %80'inde yok, %11'i kıyısından görür %9'u leb-i derya. Onu da alabilicek kişilerin kategorileri listelenmemiştir. Sokakta bile deniz olan bir şehirde yaşanıldığı hissedilmez.

-Sağlık-spor: Dik yokuşlar, merdivenler dışında yürüyüş yapma imkanı yoktur. Ancak civardaki kıytırık 1-2 spor salonuna gidilebilir. Ama cafede gövde gösterisi yapmaktan spora vakit yoktur. Güneş almaz, doktor girer.

-Mimari: Birkaç seçme apartman dışında Dolapdere, Tarlabaşından bir farkı yoktur. Gümüşsuyu, Nişantaşı, Tarabya, Bebek çok daha güzel olmasına rağmen kendileri için bir anlam taşımaz üstüne üstlük kötülenir.

-Arkadaşlık-dostluk: Cihangir'de yaşayıp şikayet etmeyen insanlar yalnızlık fobili, escapist insanlardır. İnsandan sıkılmazlar. Cihangir'den taşındıkları vakit kimsenin onlara gelip gitmeyeceğini, arayıp sormayacağını, ıssız kalacaklarını bilirler.