16 Mayıs 2010 Pazar

Mekan Analiz: Cihangir


"EY YÜKSELEN YENİ NESİL SİNAN ÇETİN-CİHANGİR CUMHURİYETİNİ BİZ KURDUK ONU YÜKSELTECEK VE YAŞATACAK SİZLERSİNİZ!"

Giriş: Badamlı Üniversitesi Mimarlik Enstitüsü mekan ve kent üzerine çalışmalarını sürdürüyor. Bu hafta Cihangir'deydik.

1. Cihangir'de büyüyenler: Sürekli Cihangir eskiden böyle miydi, Susam Sokağı benim büyüdüğüm sokak sonra yan apartmana taşındık diyerek kafanızın etini yerler. Boğaz hattından bihaber Cihangir'in en güzel semt olduğunu düşünüp, gerçek İstanbul'lu olduklarına inanırlar. Türkiye'nin geri kalan kısmından bihaber olmaları övünç kaynağıdır. Arkadaş sohbetlerinde "Benim köyüm yok, memleketim yok, ben köylü çocuğu değilim, burada doğdum. Bi geçenlerde köye gittim o da Marmara'da zaten. Ben pastörize olmayan bişeyi yiyemem, ben pastörize olmayan bişeyi içemem, ben zeytinyağında yumurta kırıp yiyemem anlıyor musun? Yarın burada deprem olsa herkesin döneceği bir köyü, akrabası var, benim yok. Çünkü benim annem de babam da atalarım da İstanbul'lu" diyerek noktayı koyarlar. Şehir hayatıyla örtüşmediğini savunarak evde çiçek beslemeye karşı olanları bile vardır.

2. Beyaz yakalılar: Öğrencilik yıllarında Cihangir'de yaşama fırsatı bulamamış, bir holdinge kapağı atınca ilk iş Cihangir'den ev tutup içini ikea'dan döşemiş gruptur. Arabası için bir otoparkla anlaşmış, elinde blackberry, boynunda kravat Cihangir'de itin soytarının maskarası olur. Cihangir'de yaşadığını söyleyerek iş yerindekilere daha alternatif bir hayat sürdüğünü vurgular. Bu kişiler her yıl bir kere, cuma günü iş çıkışı, arkadaşlarıyla buluşmaya giderken darlanır, buluşma yerine vardığında yana kaykılmış kravat, sağa sola döndermekten iz iz olmuş gömlek, alnındaki boncuk boncuk terler ve gözlerinde delice bakışlarla arkadaşlarına kısa süreli bir korku yaşatır.

3. Öğrenciler: Nerede oturduğunu sorunca Kazancı yokuşu, Pürtelaş, Çukurcuma diyemez Cihangir der. Okul çevresinde böyle prim yapar, kendini de inandırır. Memelekete gittiklerinde "abi Cihangir diye bi yer varmış" lafına kabararak "ben orda oturuyorum, bütün ünlüler orda gel bende kalırsın" diye yanıt verir. Evinde kombi yoktur, duvardaki 40 yıllık badananın kabuğu nemden kalkmıştır. Her sene değişen kiracıların hediyesi, her oda ayrı renktedir. Tavandaki çıplak ampül ışığının altında salonun yeşili daha bir kirli, koridorun pembesi daha bir kasvetli görünür. Mutfak neredeyse hiç kullanılmaz. Cihangir'e gittigi de yoktur en fazla Nevizade'ye ya da merdivenlere gidebilir. Taksi parasına vereceğini içkiye verir. Cihangir'deki Sinan Çetin gibi entel abilerine özenir ama fırsat buldukça eleştirir.

4. Enteller, sanatçılar, gazeteciler: 12 yaşından önce sanatla uğraşmamış, normal üniversitelere gitmiş 20sinden sonra bienal ortamlarında yarenlik edince sanatı bir meslek edinmiş kişilerdir. Sisteme karşı gelip olmayacak eve, olmayacak yemeğe dünyanın parasını verirler, cukkayı dengelemek için bir yandan da o sergi senin bu etkinlik benim, şarapla kanepeyle karın tokluğuna sağdan soldan ezberledikleri görüşleri satarlar. Nişantaşı, Bebek, Yeniköy gibi yerlerden korkarlar, oradaki zenginleri eleştirirler. Para olduğu zaman çatı katı barlarda parfümlü kadınlarla sohbetlere, para az olduğu zaman Cihangir kahvesinde çaya takılırlar. İki adım ötedeki The Marmara, Kitchnette ya da Roof'a gidemezler. Bunun nedeni orada eğreti durmaları ve fiziksel yapıları nedeniyle ilgi görememeleridir. Bir çoğunun arabası yoktur. Varsa bile Clio, Pejo vb.dir.

5. Yabancılar: Çoğu öğretmenlik yapmaya gelmiş bu kişiler İstanbul'u binbir gece tadında zannederler. Türkler'in çok misafirperver olduğunu düşünür, İstanbul'un çok güvenli bir yer olduğunu savunurlar. Türkiye'yi süprizlerle dolu, oryantal bir kültür karmaşası sanırlar. Her yeni gün yeni bir macera yaşadıkları hissiyle mutlu olurlar, bu büyüyü Starbucks'ın en ön sıralarından izlerler. Bu inançları yavşadığı bir kızın sevgilisinden dayak yiyinceye veya polisle-öğrenci velileriyle başı derde girinceye kadar devam eder. Çok geçmeden valizlerini toplayıp istanbula veda ederler.


Badamlı Üniversitesi Değerlendirme Kurulu'nun eldeki verilere dayanarak ortaya koyduğu 2044 sayılı karar:

-Deniz+manzara: Evlerin %80'inde yok, %11'i kıyısından görür %9'u leb-i derya. Onu da alabilicek kişilerin kategorileri listelenmemiştir. Sokakta bile deniz olan bir şehirde yaşanıldığı hissedilmez.

-Sağlık-spor: Dik yokuşlar, merdivenler dışında yürüyüş yapma imkanı yoktur. Ancak civardaki kıytırık 1-2 spor salonuna gidilebilir. Ama cafede gövde gösterisi yapmaktan spora vakit yoktur. Güneş almaz, doktor girer.

-Mimari: Birkaç seçme apartman dışında Dolapdere, Tarlabaşından bir farkı yoktur. Gümüşsuyu, Nişantaşı, Tarabya, Bebek çok daha güzel olmasına rağmen kendileri için bir anlam taşımaz üstüne üstlük kötülenir.

-Arkadaşlık-dostluk: Cihangir'de yaşayıp şikayet etmeyen insanlar yalnızlık fobili, escapist insanlardır. İnsandan sıkılmazlar. Cihangir'den taşındıkları vakit kimsenin onlara gelip gitmeyeceğini, arayıp sormayacağını, ıssız kalacaklarını bilirler.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazınız güzel ama biraz eksik bence.

Mürşit İlim dedi ki...

Arkadaş da benzer bir konuda çalışmış, bakmak isterseniz:
http://muhteviyat.com/yasam/cihangir-erkegi-yoresel-lezzetler/